Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: ‘Pek çok sorun, Müslümanların bugününü ve geleceğini tehdit etmektedir’

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Konya’da düzenlenen Uluslararası İslami Dayanışma Oyunları Sempozyumu’na katıldı.

Bir otelde düzenlenen sempozyumda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, her alanda sağlam disiplinler geliştiren Müslümanların, bilimde, sanatta, siyasette, mimaride ve hayatın bütün alanlarında insanlığa yön veren eserler meydana getirdiğini ifade ederek, günümüze kadar ulaşan ve yarınlara ışık tutacak olan çok zengin bir ilim, hikmet, sanat ve kültür mirası bıraktıklarını söyledi.

Bu büyük mirasa sahip çıkma ve onu daha ileri bir noktaya taşıma hususunda özellikle son üç asırda Müslümanların ciddi zafiyetleri olduğunu kaydeden Erbaş, “Bunun bir neticesi olarak Müslüman toplumlar, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. açılardan dahili ve harici pek çok müdahalelere maruz kalmıştır. Etnik kimlikler, ideolojik farklılıklar ve gerçekte bir zenginlik olan mezhep ve meşrep çeşitliliği üzerinden çıkarılan fitnelerin kavurucu ateşine duçar olmuştur. Savaşlar, işgaller, şiddet ve yoksulluk gibi devasa sorunlar sarmalına itilen İslam coğrafyası, fitne, terör ve cehalet üçgeninde karamsarlığa ve umutsuzluğa sürüklenmiştir. Gelinen noktada radikalizmden kimlik erozyonuna, tefrikadan din istismarına kadar pek çok sorun, Müslümanların bugününü ve geleceğini tehdit etmektedir. Müslümanların enerji ve motivasyonunu sömüren söz konusu sorunlarda harici faktörlerin payı olsa da en büyük etkenin kendi iç dinamiklerimiz olduğu aşikardır. Bugün hakikatte rahmete ve kolaylığa vesile olan, özgür düşünce ve hür iradeyi besleyen ırk, dil, mezhep ve meşrep farklılıkları, maalesef ayrılık ve kavga sebebi olarak telakki edilmektedir” dedi.

“ÜMMET COĞRAFYAMIZIN HER YERİNDEN İMDAT ÇIĞLIKLARI YÜKSELİYOR”

Müslümanların imamesi kopan tespih taneleri gibi her biri bir yana dağılmış vaziyette olduğunu anlatan Erbaş, “İşte, Orta Asya’dan Balkanlara, Afrika’dan Kafkaslara kadar İslam coğrafyasının hali pürmelali ortadadır. İşte, Arakan, Doğu Türkistan, Yemen, Libya, Somali, Suriye işte, ilk kıblemiz Kudüs yıllardır kanayan yaramız olan Filistin, bugünlerde yine işgalci İsrail’in haksız, hukuksuz ve insafsız saldırılarına maruz kalmaktadır. İşgalci zihniyet, dünyanın sessizliğinden ve Müslümanların dağınık görünümünden aldığı cesaretle Gazze’de bir kez daha çocukları ve masum insanları hedef almaya başlamıştır. Hukuk ve ahlaktan yoksun bu zihniyet, sözüm ona ‘güvenlik politikası’ adı altında zulümlerini tüm dünyanın gözü önünde sürdürmeye devam ediyor. Filistinli bebekler gün yüzü görmeden ölümle tanışıyor. Gözü yaşlı annelerin feryadı gök kubbeyi titretiyor. Sadece Filistin’den değil, ümmet coğrafyamızın her yerinden imdat çığlıkları yükseliyor. Bilmeliyiz ki yaşadığımız bütün bu sıkıntılar, İslam’ın vahdete çağıran ilkelerinden, Kur’an’ın birleştirici gücünden, Peygamber’in kuşatıcı ve kucaklayıcı davet yönteminden uzaklaşmanın bir sonucudur. Kendi inanç ve medeniyet köklerimize tutunamayışımızın ve gönüllerimizi birbirimize gerektiği gibi açamayışımızın acı bir neticesidir. Onca medeniyet müktesebatımıza rağmen tarihin ve çağın gerçeklikleri karşısında basiret, feraset ve dirayetli bir duruş ortaya koyamayışımızın vahim bir yansımasıdır. Bizi birbirimizden koparan, coğrafyamızı parçalayan, çaresizlik ve kimsesizlik duygusu içinde düşmanlarımızın insafından medet umacak bir duruma sürükleyen asıl etken, sevginin yerine nefreti büyüten kalbi hastalıklarımızdır. Altını çizerek ifade edeyim ki bugün, yetimlerin gözyaşını dindirecek, masumların kanını durduracak ve ümmet coğrafyamızı yeniden esenlik yurduna dönüştürecek bir kardeşlik şuurunu geliştirmekten ve güçlendirmekten başka çıkış yolu bulunmamaktadır” şeklinde konuştu.

“İSLAM DÜNYASI, BUGÜN ADETA TATLI SU DERYASINDA SUSUZLUK ÇEKMEKTEDİR”

Yüreklerin birleşmeden zihinlerin birleşmesinin mümkün olmayacağını aktaran Erbaş, “Yüreklerimizi birleştirmenin başlangıç noktası ise, İslam’ın vahdet ve esenlik ikliminin cümle kapısı olan nebevi tavsiyesine ram olmaktır. İslam’ın barış çağrısını içselleştirerek bütün Müslümanlarla bir araya gelme iradesi gösterebilmektir. Her şartta hak, hakikat ve iyilik yolunda birbirimize destek olmaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah, Müslümanları tevhit ekseninde bir araya gelmeye çağırmaktadır. Farklılıkların ayrılık sebebi haline getirilmesi durumunda nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kalınacağı hususunda bizleri açıkça uyarmaktadır. Söz konusu ilke ve uyarılara gereken hassasiyetin gösterilmemesi, Müslümanların ve İslam coğrafyasının parçalanmasıyla sonuçlanmıştır. Kuşkusuz Müslümanları böyle vahim bir tabloya sürükleyen sebeplerin başında cehalet gelmektedir. Bu cehaletin iki boyutu vardır: Birincisi, Kur’an, sünnet ve medeniyet müktesebatımız hususundaki cehalet; ikincisi ise İslam coğrafyası üzerinde kurgulanan senaryolar konusundaki cehalettir. Asırlarca kendi ilim ve kültür zenginliklerinden bihaber bırakılan İslam dünyası, bugün adeta tatlı su deryasında susuzluk çekmektedir. Büyük bir hazine üzerinde yoksulluk yaşamakta ve sahip olduğu imkanların farkında bile olmaksızın kurtuluşu başka dünyalarda aramaktadır. Maalesef tefrika ve iç kavgalar sebebiyle heybetini yitirdiği için emperyalist güçlerin tasallutuna maruz kalmaktadır” ifadelerini kullandı.

“BU COĞRAFYAYI, ACI VE GÖZYAŞI DİYARI HALİNE GETİREN SEBEPLERİ ORTADAN KALDIRMANIN YOLLARINI ARAMALIYIZ”

İslam toplumlarının bugün içinde bulunduğu olumsuz tablonun, asla ümitsizliğe sürüklememesi gerektiğini vurgulayan Erbaş, “Unutmamalıyız ki bizler bütün sorunlarımızı çözebilecek inanca, irfana ve bilgi birikimine sahibiz. Hem kendimizin hem de bütün insanlığın sorunlarını çözme noktasında Kur’an ve sünnet, en büyük imkanımızdır. Geçmişte olduğu gibi bugün de öncelikli sorumluluğumuz, Kur’an’ı ve sünneti doğru anlamak, mesaj ve ilkelerini çağımıza taşımaktır. İnancımızın bu iki temel kaynağı, aynı zamanda bizlere, yüreklerimizi birbirimize açmamızı, ortak zeminimizi sağlamlaştırmamızı ve kardeşlik ekseninde bir dayanışma şuuru geliştirmemizi telkin etmektedir. Bu noktada bizim için önemli bir pusula olarak asrısaadette gerçekleştirilen ‘uhuvvet’ ve ‘dayanışma’ örneklerini zikredebiliriz. Hayata ve olaylara İslami bir şuur ve ahlak perspektifinden bakarak o köklü kardeşlik mefkuremizi bugün yeniden canlandırmak bizim elimizdedir. Medeniyet köklerimizden neşet eden bu mefkureyi çağın gerçekliklerini dikkate alarak yeniden ihya etme becerisini mutlaka göstermeliyiz. Bütün boyutlarıyla İslam’ın hayat anlayışını, adalet ve merhamet idealini, hukuk ve ahlak ilkelerini bilimden teknolojiye, ekonomiden sanata, eğitimden spora her alana teklif etmenin gayreti içinde olmalıyız. Diğer taraftan sorunlarımızı kendi imkanlarımızla çözebilmek için Müslümanlar olarak daha fazla gayret göstermeli; birbirimizin, birliğimizin ve ortak değerlerimizin farkına varmak için daha çok bir araya gelmeliyiz. Duygu, düşünce ve eylemde güç birliği yaparak asırlardır sekinet yurdu olan bu coğrafyayı, acı ve gözyaşı diyarı haline getiren sebepleri ortadan kaldırmanın yollarını aramalıyız. İşte o zaman, söz konusu bu karamsar tabloyu değiştirme imkanına kavuşmuş olacağız. Aksi halde parçalanmışlığı sebebiyle genç ve dinamik insan gücünü, zenginliklerini ve imkanlarını yeterince kullanamayan İslam dünyası, emperyalist müdahalelere ve meydan okumalara gerektiği gibi karşı koyamayacaktır” dedi.

“BİRLİKTE GENİŞ VE DERİNLİKLİ PROJELER GELİŞTİRİLMELİDİR”

İslam coğrafyasının kardeşlik ve dayanışma bilinciyle yeniden toparlanmasına ve ümmetin vahdetine ilim insanlarının öncülük edeceğini belirten Erbaş, “Bu meyanda öncelikle din alimlerimizin, bilginlerimizin bir araya gelmesi, büyük bir dayanışma ve koordinasyon içerisinde çalışması, temel meselelerde ortak akıl, yaklaşım ve söylem oluşturması büyük bir önem arz etmektedir. Ayrıca bilgi, birikim, fikir ve tecrübeleriyle topluma ve yönetim mekanizmalarına rehberlik etmesi, ufuk açması, hızla değişen dünyada ümmet varlığımız ve geleceğimiz açısından ötelenemez bir sorumluluktur. Bu bağlamda eğitim, aile, gençlik, çevre, gıda, ekonomi, teknoloji, spor gibi konularda ve insanı ilgilendiren bütün alanlarda işbirliği ve ortak çalışmaların fikri zemini hazırlanmalıdır. Birlikte geniş ve derinlikli projeler geliştirilmelidir. İnanıyorum ki İslam’ın evrensel mesajları ve güzel ahlak ilkeleri ekseninde doğru bir yöntemle hayata geçirilecek bu tür organizasyonlar, Müslümanların dayanışma imkan ve potansiyelini daha güçlü ve görünür kılacaktır. Söz konusu potansiyel gerektiği gibi kullanıldığında ise İslam dünyası, sahip olduğu doğal zenginlikler, stratejik konum, genç ve dinamik nüfus gibi avantajlarını daha etkin bir şekilde kullanma imkanı bulacak ve her açıdan dünyanın en önemli gücü haline gelecektir” diye konuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir